Van'ın popüler kahvesinde oturup, derin of
çektikten sonra tarçını tadında bırakmak ne güzel. Demirden yapılmış dört
ayaklı ve o ayakların yüzeyinde geniş, uzun iplerden örülmüş iskemle de oturmak…
Tahtadan yapımlı dikdörtgen uzunluğunda
ve üstü deniz mavisini andıran masayı kendine doğru çekmek… Daha sonra garsondan
bitki karışımlı kışlık tarçını isteyerek, öylece insanlara baka kalmak… Uzunca
başını havaya kaldırdıktan sonra, acaba hangisi tanıdıktır diye… Kendi iç monoloğunu yapmak ne güzel. Soğumaya terk edilmiş tarçını ufak silindiri andıran cam
bardağı parmaklarınla avuçlayıp, yavaşça ağzına doğru götürmek… Dudağını biraz
aralayıp, yavaşça yudumlamak… Biraz tatlı birazda ekşimsi tadı olan bitki
karışımlı hafif, bir o kadar da titretici tarçını dudağından çekerek… “Vay be…
Bütün acıların bir hamlede yudumladım.”demek… Daha sonra sırtını biraz kirli
kahve renge bürünmüş duvara yaslamak… Biran da olsa yaşadığın umutsuz vakıaları o tadını almış olduğun bardağa sığdırmak ne güzel…
Yalnızlığın o kadarda zor olmadığını bir
kere de olsa anlamak… Gözlerin bir yere
odakladığını fark edince yaşlı, elinde siyah ağır poşet alan ihtiyarı izlemek… İhtiyarın,
saç sakalı bir birine bir birine karışmış Aristoteles görünümlü insana öylece
baka kalmak… Ardından derin düşüncelerin tuzağı olduğunu fark ettikten sonra
başının, mozaik yapımlı çeşit çeşit renklere bürünmüş tabelaya çevirip bakmak
ne güzel…
Bu memlekete dışarı da bakıldığında iğrenç,
köy, cahil görünümlü olduğunu düşünen insanları tasarlamak… Daha sonra bu
söylenen abes ve saçma cümlelerin tam tersi olduğunu görmek…
İşte o masanın dirhemin de tarçını
yudumlamak ister her insan. Diyerek, dertlerini ortaya serptikten sonra güzelim
kahvede çıkıp gitmek…
Ne güzeldir zamanı zaman yapan,
Ne güzeldir insanları motife eden…
İnsanların gözlerinde dağınık, işe yaramaz,
kukla olarak ön yargıya sahip olmamak ne güzel.
Aslında güzel olanda her kapının açılışı
farklı olması…
Kalın sağlıcakla güzel memleketteki tarçın…
Hikmetullah Yetkin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder